Fatih Buğra Sarper Kişisel Blog

Yaratan Rabb'inin Adıyla Oku!
Veritas Odit Moras

Biyocoğrafya kelimesi, bio ve geography kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Fiziki coğrafyanın bir alt dalı olan biyocoğrafya, bitki ve hayvan türlerinin dağılımını ve bu dağılımın nedenlerini zaman ve mekân bağlamında inceleyen bilim dalıdır.

Evrimciler, biyocoğrafyadan elde edilen verilerin ortak ata meselesini teyit ettiğini iddia etseler de işin aslı öyle değildir. Biyocoğrafyanın ortaya koyduğu birçok mesele evrim teorisini zor durumda bırakacak niteliktedir. Bilhassa izole olmuş ada veya kıtalarda, karasal ve tatlı su organizmalarının ortaya çıkması noktasında. Evet, bazı canlı gruplarının şu anki bulunduğu konumlarını düşünürsek, evrimcilerin zaman ve mekânda yeteri kadar geçmişe gidildiğinde canlı organizmaların ortak bir atayla ilişkileneceği varsayımının ne kadar yetersiz ve ihtimal dışı olduğu anlaşılacaktır. Misal olarak Güney Amerika maymunlarını ele alalım. Moleküler ve morfolojik (yapısal) deliller nazara alındığında Amerika kıtasında yaşayan Yeni Dünya maymunlarının (Platyrrhini), Afrikalı Eski Dünya maymunlarının (Catarrhini) soyundan geldiği düşünülmektedir.

Fosil kayıtları Güney Amerika’da yaşayan maymunların 30 milyon yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Fakat plaka tektoniği, Afrika ve Güney Amerika’nın yaklaşık 100 ile 120 milyon yıl önce birbirinden ayrıldığını, Güney Amerika’nın yaklaşık 80 milyon ile 3.5 milyon yıl öncesi arasında izole olmuş bir ada olduğunu göstermektedir. Eğer Güney Amerikalı maymunlar, 30 milyon yıl önceki Afrikalı maymunların soyundan geldiyse bu maymunların açık okyanusu aşarak binlerce kilometre uzaklıktaki Güney Amerika’ya nasıl ulaştığının açıklanması gerekir. 1

Aslında bu durum, tek başına ortak ata iddialarını çürütmek için yeter. Normal olarak bilimsel düşünceye sahip bilim insanları, hipotezleri bilimsel verilerle çeliştiğinde argümanlarının doğruluğunu sorgular ve nihayetinde hipotezi terk ederler. Fakat evrimci bilim insanları, evrim teorisinin her koşulda doğruluğuna iman ettikleri için ortak ata hipotezlerini terk etmek yerine teorilerini çürüten bulguları izah etmek için kılıf uydurma yoluna girerler. Güney Amerika maymunları çıkmazı ve evrimcilerin bu duruma yönelik yaptıkları akıl almaz açıklamalar bu türdendir.

Evrimci bilim adamları Güney Amerika maymunları çıkmazını kabul ederler2 ve durumu “rafting hipotezi” ile açıklarlar. Şöyle ki maymunlar, bir zamanlar sadece Afrika’da ön maymunlardan (promisyen) evrimleşmişler ve okyanusu aşarak Güney Amerika’ya yolculuk yapmışlardır.3 Akıldan istifa etmiş bir zihniyetin böylesi bir açıklamasını ciddiye alıp cevap vermekten insan olarak utanıyor olsak da yine de birkaç cümle yazalım.

Güney Amerika’nın Afrika’ya olan uzaklığı yaklaşık 3.000 km ile 10.000 km arasında değişmektedir. Bu durumda, Afrika’da ortaya çıkmış bir maymunun koca Atlas Okyanusu’nu aşarak pusulasız, yer yön bilmeden deniz yolculuğu ile Güney Amerika’ya ulaşmış olması, bu yolculuk süresince (aylarca, yıllarca) açlık ve susuzluğa dayanabilmesi, gemilerin bile battığı şiddetli okyanus koşullarında ölmeden hayatta kalabilmesi gerekiyor. Hem bu yolculuğun tek bir maymunla değil, en az bir dişi bir erkek maymunla yapılmış olması ya da hamile bir maymunun o kadar mesafeyi doğum yapmadan, zarar görmeden tamamlaması gerekiyor. Zira Güney Amerika’da maymun ırkının oluşabilmesi için üremek icap ediyor. Meseleyi detaylı düşündüğümüz zaman belirttiğimiz çıkmazlar daha da çoğaltılabilir. Hipotezin pratikte gerçekleşmesinin ne kadar imkânsız ve çocukların dahi inanmayacağı akıl dışı bir hikâye olduğu aşikârdır. Fakat maalesef, sözde bilimsel yaklaşımda üzerlerine toz kondurmayan körelmiş zihinler bu hikâyeye inanıyorlar. Her ne kadar John G. Fleagle ve Christopher C. Gilbert gibi konu üzerinde fikir yürüten evrimci araştırmacılar rafting hipotezinin mümkün olmadığını itiraf etseler de yine de bu hipotezin Güney Amerika’daki maymunların evrimini açıklamak için en muhtemel, en geçerli senaryo olduğunu savunurlar.4

Peki, niçin evrimci bilim insanları bu saçmalığı, akıl dışı senaryoyu kabul ediyorlar? Çünkü onlara göre evrim teorisi doğrudur ve Güney Amerika’daki maymunlarla Afrika’daki maymunlar arasında bir bağ kurulmak zorundadır. Bilimsel delillerin ve aklın mutlak bir şekilde gözümüzün içine soktuğu “Bu maymunlar Güney Amerika’da ayrı, Afrika’da ayrı, birbirlerinden bağımsız olarak yaratılmışlardır.” hakikatini kabul etmezler.

Mezkûr çıkmazlar sadece maymunlara has bir durum değildir. Güney Amerika’daki kertenkele ve büyük kemirici hayvanların varlığı5; Madagaskar’daki arı, lemur ve diğer memelilerin mevcudiyeti6; farklı farklı adalarda ortaya çıkan fil fosillerinin bulunması7; okyanus (tuzlu su) ile çevrili, izole olmuş ada zincirlerinde tatlı suda yaşayan kurbağaların varlığı8 gibi nice örnekler vardır. Karşılaşılan bu problem 2005 yılında Trends in Ecology and Evolution isimli dergide ele alınarak niçin bazı karada ve suda tatlı sularda yaşayan canlı gruplarının (tuzlu) okyanuslarla birbirinden ayrılmış farklı kara parçalarında vücuda geldiği, niçin kayın bitkilerinin (Nothofagus) aynı zamanda hem Avustralya’da hem Yeni Zelanda’da hem Yeni Gine’de ve Güney Amerika’da bulunduğu hem niçin Fiji adalarında bulunan iguanaların ilişkili olduğu akrabalarının Yeni Dünya’da -Amerika ana karası- var olduğu hususları sorgulanmıştır.9 Yine bazı dinozor türlerinin de Kuzey Amerika’dan Afrika’ya kadar yüzüp orada yer etmiş olabileceği iddiaları…10 Tüm bunların kendi ideolojileri doğrultusunda gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu kabul eden evrimciler, yine kendi ideolojilerini rafa kaldırmamak adına -her köşeye sıkıştıklarında sihirli değnek olarak kullandıkları- Darwin’in, yeterli zaman verildiğinde imkânsızların mümkün hâle geleceği safsatasının ardına sığınmaktadırlar.11 Evet, yukarıda bahsedilen meseleler ve bilimin ortaya koyduğu deliller apaçık bir şekilde ortak ata düşüncesini çürütmektedir. Allah’ın, okyanuslarla ayrılmış farklı farklı coğrafyalarda bile aynı cins, tür veya familyalara ait canlıları birbirinden bağımsız yarattığını göstermektedir. Teistik evrimciler de mevcut paradigmanın popülerliği ve baskısı ile akıllarını askıya alarak halen ateist evrimcilerin uydurduğu masalların papağanlığını yapmaktan geri durmamaktadırlar.

[1] Stephen C. Meyer, Theistic Evolution: The Scientific Critique of Theistic Evolution, (Crossway, 2017), s. 369.

[2] John G. Fleagle ve Christopher C. Gilbert, “The Biogeography of Primate Evolution: The Role Plate Tectocincs, Climate, and Chance” in Primate Biogeography: Progress and Prospects, ed. Shawn M. Lehmanand John G. Fleagle (New York: Springer, 2006), s. 393-394.

[3] Zihlman, Human Evolution Coloring Book, s.4-11.

[4] Fleagle ve Gilbert, “Biogeography of Primate Evolution” s. 394.

[5] John C. Briggs, Global Biogeography (Amsterdam: Elsevier Science, 1995), s. 93.

[6] Susan Fuller, Michael Schwarz ve Simon Tierney, “Phylogenetics of the Allodapine Bee Genus Braunsapis: Historical Biogeography and Long-Range Dispersal Over Water” Journal of Biogegraphy 32 (2005): s. 2135-2144.

[7] Richard John Huggett, Fundamentals of Biogeography, 2. ed. (London: Routledge, 1998), s. 39.

[8] G. John Measey, Miguel Vences, Robert C. Drewes vd. “Fresh water Paths across the Ocean: Molecular Phylogeny of the Frog Ptychadenanewtoni Gives Insights into Amphibian Colonization of Oceanic Islands” Journal of Biogegraphy 34 (2007): s. 7-20.

[9] De Queiroz, “Resurrection of Oceanic Dispersal in Historical Biogeography”

[10] More Just – So Rafting Stories: This Time Dinosaurs, www.evolutionnews.org, erişim: 09 Kasım 2020.

[11] De Queiroz, “Resurrection of Oceanic Dispersal in Historical Biogeography”

User Image

fbsarper

Merhaba. Ben Fatih Buğra Sarper. 1988 yılında doğdum. İzmir’de büyüdüm. Bilime, bilgiye ve hikmete meraklı bir araştırmacıyım diyebilirim. 2013'den beri çeşitli platformlarda bilim, felsefe, din, medeniyet, düşünce ve evrim teorisi üzerine yazılar yazmaktayım.

Yorum yok

Bir yorum yazın