Embriyoloji, cinsel hücrelerin doğum öncesi gelişimini, döllenmeyi, embriyo ve fetüslerin (cenin) gelişimini inceleyen biyolojinin bir dalıdır. Bu alanda evrimciler, birtakım canlıların embriyo gelişim süreçleri ile ortak ata hipotezini ilişkilendirme yoluna giderler. Omurgalı canlılaren bilinenidir.
Evrim teorisi, erken dönemde insan embriyosu ile diğer omurgalı canlılara ait embriyoların birbirine benzediğini, bu benzerliklerin de tüm omurgalıların ortak bir atadan zuhur ettiğine delalet ettiğini iddia eder. Embriyo gelişimi nazara alınarak; bundan, tüm omurgalıların menşeinin tek bir canlıda birleştiği çıkarımının yapılmasına anlam veremesek de “ontojeni, filojeniyi tekrar eder” (ontogeny recapitulates phylogeny) sloganı ile 20. yüzyıl boyunca okullarda yüz milyonlarca öğrenciye “rekapitülasyon teorisi”öğretildi. Alman Biyolog Ernst Haeckel tarafından öne sürülen bu teoriye göre her canlı, yumurtasında veya annesinin rahminde geçirdiği gelişme sırasında (ontojeni), kendi türünün evrimsel tarihini baştan yaşıyordu (filojeni). Misal, evrim teorisine göre insan balıktan evrimleşmiştir. İnsan embriyosu da anne rahminde ilk başta balığa benziyor; müteakip haftalarda semender, sürüngen, memeli gibi safhalardan geçtikten sonra insana evrimleşiyordu.
Konuyla ilgili birçok araştırma yapan biyologlar, erken dönemde de geç dönemde de omurgalı embriyolar arasında dikkate değer farklılıklar bulmuşlardır.1 Fakat evrimciler, teorilerine olan inançları sebebiyle bu açıklarına yeni bir yama yapmak istemişler ve yeni bir hipotezle gelmişlerdir: kum saati modeli. Bu modele göre omurgalı embriyoları birbirlerinden farklı olarak gelişmeye başlıyor, gelişim sürecinde ise filotipik aşama diye adlandırdıkları orta bir devreden geçişte benzerlikler hâsıl oluyor, takip eden safhalarda ise tekrar farklılaşma oluyordu. Filotipik aşamadaki bu benzerlikler de ortak ata hipotezine delil teşkil ediyordu. Embriyoların, tekâmül yolculuğunda uğradığı bir duraktaki benzerlikleriyle, omurgalıların ortak bir atadan geldiğine ikna olmanın anlamsızlığı bir kenara dursun; filotipik aşamadaki embriyoların benzerliği iddiasının da hakikati yansıtmadığını belirtmek lazım.
Biyologlar, iddia edilen filotipik aşamada iken birçok omurgalının embriyo karakteristiği üzerinde kapsamlı araştırmalar yapmışlar, bunların neticesinde embriyoların vücut büyüklüğü, vücut planı, gelişme modeli, gelişme zamanı gibi ana faktörlerde farklılıklar gösterdikleri anlaşılmıştır.2 Benzer şekilde prestijli Proceedings of the Royal Society of London B dergisinde yayımlanan veriler, -filotipik aşama hipotezi ile iddia edilenin aksine- türler arasındaki biçimsel farklılıkların en belirginleştiği dönemin embriyo gelişme sürecinin ortası olduğunu göstermiştir. Bu durum, omurgalı embriyolarında filotipik aşamanın varlığının sorgulanması gerektiğini gösteriyor.3 Evet, araştırmalar evrimin kum saati modelinin gerçekte olanla hiçbir şekilde uzlaşmadığını ispatlamıştır.4
Embriyo üzerine öne sürülen evrimci hipotezleri kısaca tekrar edersek Haeckel’in embriyo çizimleri, bunların “sahtekârlık”sıfatı ile nitelendirilecek kadar hatalı olduğunun bilim dünyasınca anlaşılması; çürütülen bu hipotezin ardından “omurgalı embriyoları, Haeckel’in çizimleri kadar benzer olmasa da gelişim sürecinde ortada bir aşamada (filotipik aşama) birbirlerine benzediklerini tahmin ediyoruz.” diyerek kum saati modeli ile ortak ata hipotezini sürdürebilme çabalarının omurgalı embriyolarında filotipik aşamada da benzerlik tahminlerinin aksine birçok farklılıkların ortaya çıkması…
Önceleri, omurgalı embriyoları arasındaki benzerliklerin ortak ata hipotezine büyük bir delil olduğunu söyleyen Paul Zachary Myers gibi evrimciler, embriyolar arasındaki farklılıklarla karşılaşınca evrim teorisinin aslında benzerliklerin yanında farklılıkları da tahmin edebildiğini söylemeye başladılar.5 Aynı evrim ağacı-ortak ata hipotezinin bilimsel verilerle çürütülmesi sonrasında “aslında yaşamın birden fazla kökeni olabilir”6 kıvırmasında olduğu gibi… İşte evrim teorisi, ne bulursa ona göre teorisini eğip büken, bukalemun misali içine sokulduğu ortama renk uyduran tutarsız fikirler manzumesi olarak karşımızda duruyor.
[1] Kalinka vd. “Gene expression divergence recapitulates the developmental hourglass model,” Nature, 468: 811 (Aralık 9, 2010). Ayrıca bk. Brian K. Hall, “Phylotypic stage or phantom: Is there a highly conserved embriyonic stage in vertebrates?” Trends in Ecology and Evolution, 12 (12): 461-463 (Aralık, 1997)
[2] Michael K. Richardson vd., “There is no highly conserved embryonic stage in the vertebrates: implications for current theories of evolution and development”, Anatomy and Embryology, 196:91-106 (1997); Steven Poe ve Marvalee H. Wake, “Quantitative Tests of General Models for the Evolution of Development”, The American Naturalist 164 (Eylül, 2004): 415-422; Michael K. Richardson, “Heterochrony and the Phylotypic Period”, Developmental Biology 172 (1995): 412-421; Olaf R. P. Bininda-Emonds, Jonathan E. Jeffery ve Michael K. Richardson, “Inverting the hourglass: quantitative evidence against the phylotypic stage in vertebrate development”, Proceedings of the Royal Society of London, B, 270 (2003): 341-346.
[3] Olaf R. P. Bininda-Emonds, Jonathan E. Jeffery ve Michael K. Richardson, “Inverting the hourglass: quantitative evidence against the phylotypic stage in vertebrate development” Proceedings of the Royal Society of London, B, 270:341-346 (2003); Ayrıca bk. Steven Poe ve Marvalee H. Wake, “Quantitative Tests of General Models for the Evolution of Development”, The American Naturalist, 164 (3): 415-422 (Eylül 2004).
[4] Michael K. Richardson vd., “There is no highly conserved embryonic stage in the vertebrates: implications for current theories of evolution and development”, Anatomy and Embryology, 196: 91-106 (1997).
[5] Paul Z. Myers, “Jonathan MacLatchie Collides with Reality Again”
[6] Syvanen, “Evolutionary Implications of Horizontal Gene Transfer”
Yorum yok