“Evrim” denildiği zaman ilk olarak akla canlıların aşama aşama birbirlerinden evrimleşmeleri manası gelse de günümüzde “evrim” tabiriyle ifade edilen diğer bazı kavramlar da mevcuttur. Çoğu zaman farklı manaların aynı kelime ile kullanılması, diğer bir deyişle “değişim” ifade eden her kavram için “evrim” kelimesinin tercih edilmesi elbette tesadüf değildir. Bu şekilde kullanımlarla evrim teorisi bir hakikatmiş gibi devamlı insanların nazarına sunulur. Öyle ki çoğu zaman teknolojinin, ilim ve fennin gelişmesi; medeniyetin ilerleme sürecinin tanımlanmasında dahi “evrim” tabirinin kullanıldığına şahit oluruz. Bu durum, kavram kargaşasına sebep olduğu gibi çoğu zaman da hakikatin gizlenmesine neden olur.
Yale Üniversitesi biyologlarından Keith Stewart Thomson, “evrim” tabirinin üç farklı kapsamda kullanıldığını ifade eder. Bunlar, zaman içerisinde meydana gelen değişimler, ortak ata ve organizmalarda değişimlere neden olan tabii (doğal) mekanizmalardır.[1] Evrim teriminin birinci manada kullanımı, bilinen evrim teorisi kavramını karşılamasa da bu kapsamdaki değişimlerin zaman zaman “evrim” tabiri ile ifade edildiğini görürüz. İslam dini ile evrim kavramının kesişmediği nokta burası değildir. Bizim itiraz ettiğimiz ve İslam dini öğretileriyle de uyuşmayan evrim kavramı, Thomson’un belirttiği evrimin ikinci ve üçüncü manasıdır. Biz evrim kavramını, zaman içerisinde meydana gelen değişimler ve evrim teorisi (evolüsyon) olarak iki başlıkta inceleyeceğiz.
Birinci Mana: Zaman İçerisinde Meydana Gelen Değişimler
Zaman içerisinde meydana gelen değişimler beş kısımdır:
Birincisi: Evrim kavramının belli zaman süreçleri içerisinde meydana gelmiş değişimleri ifade eden temel manasıdır. Burada kastedilen mana “değişim” olduğu için biyolojinin ötesinde diğer bilim dallarında da kullanımı söz konusudur. Misal, astronomi bilimcileri yıldız ve galaksilerin zamanla geçirdikleri evreleri tanımlarken biyologlar dünya tarihindeki çevreyle ilgili değişimleri açıklarken veya jeologlar yeryüzünün zaman içerisinde geçirdiği değişimleri ifade ederken zaman zaman “evrim” kelimesini kullanırlar. Bu manada kastedilen evrimin konumuzla ilgisi olmadığı gibi bu, İslam öğretileriyle de çelişmez. Zira Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde göklerin, yerin ve yıldızların kısacası kâinatın aşama aşama, devreler hâlinde yaratıldığından bahseder. (bk. A’raf 54; Fussilet 9-10; Fussilet 12; Enbiya 30; Ra’d 3; Saffât 6) Bu noktada “Allah kâinatı, semavat ve arzı evrimle yaratmıştır, yıldızların evrimi devam ediyor!” gibi ifadelerde maddedeki değişim kastedildiğinden kullanımında İslam’a aykırı bir durum oluşmaz.
İkincisi: Günümüzde gözlemlediğimiz bazı yaşam formlarının uzun süreler önce farklı yapılarda olması, bu yaşam formlarının tarihî süreçte kendi cinsleri içerisinde birtakım sınırlı değişiklikler geçirdiğini gösterir. Burada kullanılan “evrim” tabiri bazı canlılar için zaman içerisinde maruz kaldığı değişimleri ifade eder. Misal, fosiller incelendiğinde eski çağlarda yaşayan bir kısım bitki ve hayvan türlerinin aynı türde fakat farklı yapılarda (daha iri veya küçük yapılı, iri yapraklı vb.) olduğu anlaşılmaktadır. Türlerin kendi içinde çevre ve koşullara adapte olmanın neticesinde meydana gelen bu değişimler İslam düşüncesine de aykırı değildir. Nitekim Kur’an’da, Hz. Nuh’tan sonraki insanların bedenen daha üstün olduğu belirtilmektedir. (bk. Araf 69) Buradan beşerin, tarihin akışında kendi içerisinde küçük bir değişim geçirdiğini anlıyoruz.
Üçüncüsü: “Evrim” kavramı, kısa bir zaman diliminde bir kısım türler içerisinde meydana gelen küçük ölçekteki değişimler için de kullanılmaktadır. Evrimciler, popülasyon içerisindeki küçük genetik değişmelerle varyasyonların ve ırkların meydana gelmesi hadisesini “mikro evrim” olarak adlandırırlar. Canlılarda meydana gelen bu küçük değişimler biyolojik hakikatlere uygun olan ve tabiatta müşahede ettiğimiz türden hadiselerdir. Koyu renkli güvelerin Sanayi İnkılabı sırasındaki artan sayıları, ispinoz kuşlarının gagalarının değişen iklim şartlarında gösterdikleri küçük çaplı değişimler mikro evrime verilen örneklerdir. Aslında bunlara “mikro değişim” denilmesi daha isabetli olurdu. Fakat evrimciler özellikle mikro evrim mefhumunu kullanmayı tercih etmektedirler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Evrimciler, tür içerisinde meydana gelen küçük ölçekli biyolojik değişimlere (mikro evrim) bakarak bu değişimleri kendi ideolojileri ve iddiaları olan büyük ölçekteki “makro evrime” yani canlı türlerinin birbirinden evrimleşmesi hadisesine delil olarak sunarlar. Bu konuyla ilgili detaylı bilgi müteakip makalelerde verileceğinden burada kısa kesiyoruz.
Dördüncüsü: Bazen “evrim” kavramı “tekâmül” hadisesi ile karıştırılmaktadır. Tekâmül kelimesi, evrimin manasını karşılamaz. Tekâmül; bir varlığın mahiyetini değiştirmeden, başka bir ifadeyle özelliğini yitirmeden, kendi yapısı içerisinde kemale ermesi, olgunlaşması anlamını taşır. Tohumun fidana, fidanın ağaca dönüşmesi tekâmüle bir örnektir. Yine tek hücreden ibaret olan zigot tekâmül ederek Allah’ın izniyle yetişkin bir insan olur. Bu noktadan anlaşıldığı üzere mevcudat, bir bakıma embriyodan olgun hâle gelinceye kadar gösterdikleri tedricî bir değişim kanununa tabidir. Dolayısıyla tekâmülün bu manada kullanımı teori değil, bir kanundur. Biyolojide bir canlının embriyodan itibaren olgun hâle gelinceye kadar geçirdiği bu safhalara “ontogeni” denir. Tekâmül bunun yerine kullanılmalıdır.
Beşincisi: Evrim konusundaki yanlış değerlendirmelere sebep olan kelimelerden biri de “tahavvül”dür. Tahavvül, bir molekül veya bileşiğin yapısını değiştirmesi manasında kullanılır. Bilindiği üzere elementler, hava, su ve toprak gibi ortamlardan iyon veya bileşikler şeklinde alınarak varlıkların meydana gelmesine sebep olurlar. Bu olay bir kanun şeklinde cereyan eder. Mesela insan bünyesinde yer alan bir demir atomu, değişik bileşikler hâlinde bir takım farklı yolları takip ederek insan vücuduna ulaşır. Sürecin başlangıcından itibaren ifade edilirse demir atomu başlangıçta bir kayacın yapısında bulunur. Bu kayacın toprak şeklinde ayrışmasıyla toprağa geçer. Daha sonra bu atomlar bitki tarafından iyon ya da küçük bileşikler hâlinde alınır. Bir hayvanın o bitkiyi yemesi hâlinde hayvanın vücudunda bileşikler teşkil eder ve o hayvanın insan tarafından yenmesiyle de demir atomu insana geçmiş olur. İşte atomların yapısında ve hareketindeki bu değişikliğin adı “evrim” değil, “tahavvülat-ı zerrât”tır yani zerrelerin hâl değiştirmesidir. Dolayısıyla atomların hâl değiştirmesi hadisesi bütün canlılar âleminde cereyan eden bir kanundur.[2]
İkinci Mana: Evolüsyon
Evrim teorisi denildiğinde akla gelen asıl ve bilinen mana evolüsyondur. Evolüsyon, türlerin değişimi ve yeni türlerin oluşumunu, canlı organizmalarda değişimlere neden olan birtakım faktörler ve tabii mekanizmalar ile açıklamaya çalışan teoridir. Yeterli zamanın verilmesi durumunda basit yapılı organizmaların çok daha karmaşık yapılı organizmalara dönüşebileceğini, canlıların soyağacında silsile hâlinde bir sonraki varlığın, önceki atalarından meydana geldiğini ve nihayetinde yeryüzündeki bütün canlı organizmaların ortak bir ataya dayandığını iddia eder. “Ortak ata teorisi” olarak da tanımlanan bu süreç soyağaçları oluşturularak açıklanmaya çalışılır.
Bu manadaki evrimin öne çıkan temel iki mekanizması vardır. Bunlardan biri mutasyon (genlerde meydana gelen hatalar, değişimler), diğeri ise doğal seleksiyondur. Evrim teorisine göre genlerde meydana gelen rastgele mutasyonlar organizmalarda değişime sebep olur. Bu farklı organizmalar (canlılar) hayatta kalma mücadelesi verir. Diğer rakip canlılar arasında hayatta kalmayı başarabilen veya bulunduğu tabiata uyum sağlayabilen ve üreyebilen canlılar evrimleşir. Buna doğal seleksiyon denir. Doğal seleksiyon mekanizmasının en önemli unsuru ve evrimin tetikleyicisi, canlılar arasındaki amansız mücadele ve hayatta kalabilme savaşıdır. Bu süreçte kural yoktur.
Evrim teorisi, rastgele mutasyonlar ve doğal seleksiyon mekanizmasının canlıların ortak bir atadan evrimleşerek mevcut canlı çeşitliliğini oluşturacak nitelikte büyük çaplı değişimlere sebep olabileceğini iddia eder. Bu durum “makro evrim” olarak da adlandırılır. Bu kuramı savunanların çoğunluğu kendilerini “Neodarwinist” olarak isimlendirirler ve “modern evrim teorisi” adı altında evrim teorisini yaşatmaya çalışmaktadırlar.
Evrim teorisine göre bir türden diğer türe geçişte bazı canlılar meydana gelir. Bu canlılar “ara geçiş türleri, formları” olarak adlandırılır. Misal, balığın sürüngenlere evrimleşmesinden önce karada yaşamayı tercih eden balıklardan başkalaşarak hem karada hem denizde yaşama yeteneği kazandığı varsayılan canlılar veyahut tam olarak uçma yeteneği kazanamamış (kuşa evrilmemiş) sürüngenler gibi.
Evrim teorisi, canlılarda açıkça görünen tasarım ve sanatlı yapıların da evrimsel mekanizmalarla açıklanabileceğini savunur. Darwin’den önceki biyologlar, canlılarda görünen tasarımlı ve sanatlı yapıları açıklarken tabiatta gayesel bir sürecin hikmetli ve bilinçli bir varlık tarafından işlettirildiğine atıfta bulunurlardı. Fakat Darwin’den bu yana gelen birçok evrimci biyolog, doğal seleksiyon ve rastgele mutasyonların tüm canlı türlerinin orijinini açıklayabildiğinin yanı sıra, canlılarda görünen tasarımın ve sanatlı yapıların da izahı olduğunu iddia eder. Tasarımcının (Allah) varlığını ve yaratılışı reddeder. Dolayısıyla tesadüfü esas alır. Rastgele mutasyonlar ve doğal seleksiyon mekanizmalarının yaratıcı ve aynı zamanda tasarımı netice veren bir güce sahip olduğu görüşünü benimser. Rastgele mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarının canlılardaki tasarım ve sanatın faili olarak kabul edilmesi bu mekanizmaların bir nevi tanrısallaştırıldığının göstergesidir. Bu fikrin ardında her şeyin tabiatın tesiriyle vücut bulduğunu, doğanın yaratıcı bir güce sahip olduğunu iddia eden tabiatperest felsefenin olduğunu söyleyebiliriz.
Esasen 1859’dan bu yana birçok evrimci biyolog, canlılarda tezahür eden sanat ve tasarımı bir “yanılsama (illüzyon)” olarak yorumlamışlardır. İngiliz moleküler biyolog Francis Crick’in, tabiatta görünen her ne canlı türü varsa bunların tasarlanmadığı, tam tersine evrimleştiği ve bu fikri biyologların devamlı olarak akıllarında bulundurması gerektiğini ifade etmesi[3] veya Amerikalı paleontolog George Gaylord Simpson’un; insanın, öncesinde düşünmeksizin başlamış, amaçsız ve plansız tabii bir sürecin neticesinde var olduğunu ifade etmesi[4] canlılardaki sanat ve tasarımı inkâr eden “yanılsama” düşüncesine birer örnektir. Canlılardaki sanat ve tasarımın “yanılsama” olarak açıklanması, evrim teorisinin evrimsel süreçte plan ve gayeselliği (hikmeti) tamamıyla reddedip gayesizliği ve tesadüfü esas aldığının en açık örneğidir. Bir diğer deyişle “rastgele cereyan eden biyolojik değişimlerin tabii süreçlerce basitten karmaşığa doğru yönlendirildiği” fikri, teorinin bel kemiğini oluşturmaktadır.
Evrim teorisinin kapsamı üzerine bilgi verdikten sonra canlıların evrimsel sürecine yönelik kısaca bilgi vermekte fayda görüyoruz. Mezkûr sürecin en kabul görmüş şekli şöyledir:
Dünyanın oluşumu → İlkel Çorba* → RNA Dünyası → DNA ve Proteinin Oluşması → İlk Hücre → Bakteri → İlkel Hayvanlar → Balık → Hem suda hem karada yaşayan hayvanlar (Amphibians)→ Sürüngenler** → Memeliler → Primatlar → Maymunlar → Maymunumsular → İnsansı Maymunlar → İnsanlar
*İlkel çorba (primordial soup), çeşitli kimyasal maddelerin ve unsurların etkileşimi ile canlılığın oluştuğu varsayılan karışımın adı.
** Bazılarının kuşlara dönüştüğü iddia edilir.
Yukarıda “evrim” tabiri ile hangi manaların kastedildiği özetle ifade edildi. Açıklandığı üzere zaman içerisinde meydana gelen değişimleri karşılayan evrim tabirinin İslam dini ile çelişen bir yanı yoktur. Burada sorun; evren, yıldız ve yerküre gibi yapıların zaman içerisinde geçirdiği evreleri, bir kısım canlıların çevre ve koşullara adapte olmalarının neticesinde kendi türleri içinde geçirdiği sınırlı (mikro) değişimleri, canlılardaki küçük genetik değişmelerle varyasyonların ve ırkların meydana gelmesi hadisesini, tekâmül ve zerrelerin hâl değiştirme süreçlerini hatta ilim, fen ve teknolojinin gelişimini ifade etmek için dahi “evrim” mefhumunun (kasten) kullanılmasıdır.
İslam dini ile çelişen “evrim” manası ise ortak bir atadan hareketle, rastgele mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarıyla türlerin birbirinden evrimleşerek günümüzdeki canlı varlıkları oluşturduğu iddiasıdır. Bu iddia; İslam ile, bir diğer ifadeyle “Allah canlıları evrimsel süreci işleterek yaratmıştır!” düşüncesiyle sentezlendiğinde birtakım mantıksal hataları da beraberinde getirmektedir. Bu mantıksal hataların yanında mezkûr teori hem bilimsel hem de felsefî açıdan birçok imkansızlıklarla karşılaşmaktadır.
Dipnotlar:
[1] Keith S. Thomson, “The Meaning of Evolution”, American Scientist 70 (1982): s. 521-539.
[2] Prof. Dr. Âdem Tatlı, Bilimlerin Işığında Yaratılış, İstanbul 2015, s. 426-427.
[3] Francis Crick, What Mad Pursuit: A Personel View of Scientific Discovery, (New York: Basic Books, 1988), s. 138.
[4] George Gaylord Simpson, The Meaning of Evolution, (New Haven, CT: Yale University Press, 1967), s. 345.
Yorum yok