Terör… Baş göstermesi 40 yılı, kuluçka süresi bir asrı bulan bir bela. Altmış küsur millete hükmetmiş imparatorluk varisi bir toplumun ihtilal Fransa’sından neşet eden bir kısım ideolocyaları ‘şifadır’ diye alması ve 80’li yıllara ulaşıldığında bünyenin zehri kusmaya başlamasının adıdır terör.
Kendi toplumuna yabancılaşmış bürokrasinin, kamıştan borularla viskisini yudumlarken bağdaş kurup yer sofrasında ayran içmeye burun kıvıran burjuvazinin, bu yapı karşısında ezilen, hor görüldüğünü düşünen bir kesimin ve bu tabakalaşmayı çok iyi tahlil edip ateşi körükleyen emperyalist aklın ortak eseridir terör…
Hüzünlü mey melodileri eşliğinde paslanmış kaleşnikof namlularını ezilmişliğe, sömürüye karşı çevirdiğini zannederken, Anglosakson-Siyonist kodamanları sinsice güldürmek, emperyalist emellere maşa olmaktır terör.
Ve Şehitlik… Kutsal tanımayanların dahi uzunca zaman diline doladığı, edebiyatını yaptığı; İslam’ın “Allah yolunda öldürülenler…” diye tanımladığı, peygamberlikten sonra gelen en âli makamı ifade eden kutsî mefhum.
Garibanların tablolaştırdığı bu resmi tasvir ve tahlil edecek kaç kişi var?
Yorum yok