Fatih BuÄŸra Sarper

Yaratan Rabb'inin Adıyla Oku!
Veritas Odit Moras

Biyolojiyi ideolojik evrim anlayışına göre biçimlendirmek isteyen bazı bilim insanları, giderek artan bir ÅŸekilde elde edilen genetik verileri, insanların maymun benzeri atalardan evrimleÅŸtiÄŸi iddialarını destekleyecek tarzda kullanmaktadır. Bunun altında yatan temel faraziye, çok fazla nispette genetik benzerlik taşıyan canlı formlarının, birbiriyle yakın münasebet içinde -yani akraba- olduÄŸu düşüncesidir. Son yıllarda yapılan genom haritalanması, insan ve ÅŸempanze DNA’larının daha incelikli karşılaÅŸtırılmasını imkân dâhiline sokmuÅŸtur.

İnsan ve ÅŸempanze DNA’larının azotlu baz sıralanmaları birbirine yüzde doksan sekiz nispetinde benzer. Bu gerçek, evrimcilerce insanın maymundan evrimi için kesin doÄŸrulayıcı bir delil olarak görülmektedir. Fakat bu genetik benzerlik gerçekte ne mânâya gelmektedir? Öncelikle ÅŸunu düşünelim: Zaten elimizde sadece dört nükleotid bazı olduÄŸundan, her kim birbirinden farklı DNA dizileri sıralamak isterse istesin -tamamen tesadüfî diziler bile oluÅŸtursa- bu diziler, ortalama yüzde 25 oranında birbirine benzer olacaktır. Hangi benzerlik iddiası olursa olsun, ilk baÅŸta bu miktarı kendi benzerlik oranından düşmelidir. Burada aynı harflerle yazılmış kitapları düşünelim. Yaratma hâdisesini akla yaklaÅŸtırma açısından, dört harfli bir alfabeyle yazılmış bir kitap gibi düşünürsek, iki farklı türdeki –yani iki farklı kitaptaki bir sürü kelime, edat ve baÄŸlacın aynı olmasını hatırlatan- benzerliklerin o iki farklı türün ortak atadan geldiÄŸini ima etmez. Çünkü bu iki tür (iki kitap) farklı gayeler için yaratılmış iki ayrı eserdir.

Düşünmeye devam edersek, insanlar ve ÅŸempanzeler birbiriyle tamamen aynı sayıda DNA baz çiftine sahip deÄŸildir. 1980’lerde, yüzde 98 benzerlik ilk öne sürüldüğünde, araÅŸtırmacılar ÅŸempanzelerin genomunun insanınkinden % 10 daha uzun olduÄŸunu düşünüyorlardı.(1) Fakat bu durumda, birisi insan ve ÅŸempanze DNA’larının tamamını sıralasa, ÅŸempanze DNA’sının % 10’unun insan DNA’sında karşılığı olmayacaktır. Buna bir de ÅŸu açıdan bakalım: İnsan ve ÅŸempanze DNA’larının arasındaki benzerlik ilk rapor edilirken, aralarında en azından % 10’luk bir farklılık olması gerektiÄŸi söylenmeliydi; ancak bu yapılmamıştır. Genom büyüklükleri arasındaki fark genel olarak yok sayılmıştır. Åžu andaki insan ve ÅŸempanze genomlarının tahmini uzunlukları, birbirine çok daha yakındır; ÅŸempanzelerinkinde 3,1 milyar baz çifti, insanlarınkinde 3,2 milyar baz çifti vardır.(2)

Peki, o zaman, “yüzde 98” oranı nereden ortaya çıkmıştır? 1984 yılında, Charles Sibley ve Jon Ahlquist DNA-DNA karşılıklı melezleme deneyi yapmışlardır. Bu deneyde, her türün DNA’sı çift sarmal yapının açılıp tekli DNA zincirleri oluÅŸturması için ısıtılır, daha sonra iki türe ait DNA zincirlerinin birbirine karıştırılıp yeniden bir araya gelmelerine ve eÅŸleÅŸmelerine izin verilir.(3) İnsan DNA’sı ÅŸempanze DNA’sıyla eÅŸleÅŸebilir veya tam tersi de olabilir. DNA zincirlerinin birbirine karşılık gelme derecesi, insan-ÅŸempanze DNA kombinasyonlarının ısıtıldıktan sonra bir araya gelmiÅŸ olan DNA zincirlerinin birbirinden hangi sıcaklıkta ayrılacağının ölçümü ile belirlenir. Böylece, termodinamik alanda, Sibley ve Ahlquist iki tür arasında yüzde 1,63’lük bir farklılık baÅŸka bir deÄŸiÅŸle de yüzde 98,4’lük bir benzerlik olduÄŸunu bulmuÅŸtur.

İnsanlar ile ÅŸempanzeler arasındaki genetik benzerlik, bu iki tür arasındaki diÄŸer benzerliklere paraleldir. Meselâ, insanlar ve ÅŸempanzeler büyük morfolojik benzerliklere sahiptir. YaÅŸayan formlara ait hayalî bir ortak atanın dayatılmasından önce, on sekizinci yüzyılda Linnaeus, ÅŸempanzeleri Homo troglodytes (ilkel adam) olarak sınıflandırmıştır. Jonathan Marks’a göre, “Åžempanzeler on sekizinci yüzyılda yeni ortaya çıkmış bir ÅŸey olduÄŸu zamanlarda, bilim adamları insan ile maymunların vücutlarında gördükleri baskın benzerlik karşısında ÅŸaÅŸkına dönmüşlerdir. Niçin dönmesinler ki? Kemik kemiÄŸe, kas kasa, organ organa, insan ve maymun vücutları birbirinden sadece ince farklılıklar gösteriyordu.”(4) Çok sayıda olan bu fizikî benzerlikler düşünüldüğünde, insanlar ve ÅŸempanzelerin genetik benzerliÄŸi çok da ÅŸaşırtıcı deÄŸildir. Zîrâ hayatta kalmanın temel prensipleri olarak sayabileceÄŸimiz oksijen alma, azotlu atıkları atma, kan dolaşımı gibi bir sürü temel fonksiyonun yapılabilmesi için, sebepler açısından gerekli olan moleküler ÅŸifrelerin belli seviyelerde benzer olması gayet normaldir. Bu açıdan fare ile de, kurbaÄŸa ile de, balık ile de binlerce ortak ÅŸifre vardır. Bu canlıların hepsi de oksijen aldığına göre, oksijen alma ve kullanma ile ilgili biyokimyevî hâdiselerde kullanılan enzimlere ait ÅŸifreler tabiî ki aynı olacaktır. Tek katlı bir ev ile elli katlı gökdelende kullanılan kum, çakıl, demir ve çimento ‘aynı malzeme’ diye gökdelenin tek katlı evden kendi kendine tesadüfen türediÄŸi iddia edilebilir mi?

Bütün bunlara raÄŸmen yine de, insan ve ÅŸempanze DNA’larının yüzde 98 benzer olduÄŸunu söylemek ciddi mânâda yanıltıcı olabilir. Bunun sebebi, DNA’yı yazı dili gibi düşünme eÄŸilimimizdir. DNA zincirleri dört harfli bir alfabeden oluÅŸan (A, T, G, C ile temsil edilir) bir sıralanmadır. Benzer ÅŸekilde insanlar tarafından yazılan Türkçe kitaplar da 29 harfli alfabeden oluÅŸmuÅŸ harf dizileridir. Ancak burada, insanların yazılı bir metni okumaları ile hücrenin DNA’yı okuması arasında önemli bir fark vardır. EÄŸer insanların yazdığı iki kitap yüzde 98 oranında birbirine benziyorsa, bunlar haddizatında aynı kitaptırlar. Bunun sebebi, bu metinler bilgisayarlar veya makineler tarafından deÄŸil, yapılan tesadüfî hataları anlayabilecek ve onları düzelterek okumaya kabiliyeti olan okuyucular tarafından okunmak üzere yazılmıştır.

Öte taraftan, eÄŸer iki DNA dizisi yüzde 98 oranında benzerse, bu dizilerin fonksiyonları büyük ölçüde farklılık gösterebilir. Bunun sebebi, insanların bir metni deÅŸifre etmesinde kullandığına benzer bir kabiliyeti, hücreler DNA’yı deÅŸifre ederken kullanmaz. Yazı dilinin önemli bir özelliÄŸi, büyük ölçüde deÄŸiÅŸtirilse bile, kelimelerin ve bir metnin mânâsını belirleyebilmemiz için ilâve bilgiler ve siyak sibakla alâkalı yani konuya uygun ipuçları bulundurmasıdır. Hâlbuki DNA’daki tesadüfî hatalar (bilgisayar kodlarındaki tesadüfî hatalar gibi), çok küçük bir grup ÅŸeklinde olmuÅŸ ve az sayıda bile olsa, eÄŸer ölümcül deÄŸilse sıklıkla hücrenin bir fonksiyonunda çok ciddi deÄŸiÅŸmelere sebep olur ki, bunun da yıkıcı tesirleri olur.

Hücrelerin genetik bilgiyi kullanmak üzere kompleks yolları olduğu için, çok küçük bir genetik değişme, biyolojik fonksiyonu ciddi ölçüde değiştirebilir. Genler tarafından belirlenen proteinler, daha üst seviyede karmaşık yapılar, ağlar oluşturmak üzere bir araya gelirler ki, bu yapılar tek başına nükleotid veya aminoasit dizilişiyle belirlenmez ve bu yüzden de dizilme analizlerinde ortaya çıkmaz. Netice olarak, iki organizma neredeyse birbirinin aynı iki gen setine sahip olabilir, hattâ bu genler bir kromozom üzerinde kabaca aynı sırayla yerleşmiş de olabilir; ancak yine de bu genlerin kullanılması o kadar farklı olabilir ki, neticede bu genler birbirinden önemli ölçüde farklı organizmaların hayatını belirler.

Yukarıda zikredildiği üzere, biyolojik sistemlerde küçük değişikliklerin çok önemli tesirleri olabilir, tabiî ki eğer bu değişikler doğru değişiklikler olarak meydana gelmişse. Bilhassa gene ekspresyon sistemleri (genlerin mânâlarının çözülüp okunması diyebiliriz) bütüncül bir şekilde çalıştığından, büyük ölçekli bir değişiklikten sonra yeniden düzenli çalışması için evrim teorisinin karakteristiği olan deneme yanılma tamirciliğinden daha fazlasına ihtiyaç duyulacaktır. Aksine farklı bir sistemin tekrar çalışması ise, çok sayıda koordineli değişmelere ihtiyaç duyacaktır. Bu tarz mükemmel değişiklikler ancak sınırsız ilim ve kudretiyle iş gören ve icraatını her harfin üzerinde gösteren hikmetli bir Sanatkâr yani Allah (celle celâlühü) tarafından yapılabilir.

İnsanlar ve şempanzeler arasındaki fizikî farklılıklar

Gen seviyesinde değil de, temel morfolojik açılardan baktığımızda insanlar ve şempanzeler birbirine ne kadar benzemektedir? Aşağıdaki farklılıklara bakalım:

1. Şempanzelerin ayakları da elleri gibi tuttuğunu iyice kavrayabilen (prehensil) bir hususiyet arz eder; bir başka deyişle şempanzeler, elleriyle kavrayıp tutabildikleri bir şeyi ayaklarıyla da aynı şekilde kavrayabilir. İnsanların ayakları ise, tutma ve ellerin yaptığı gibi iş görebilme açısından o kadar kabiliyetli değildir.
2. İnsanların çene kemiği uçları çıkıntılı ve daha bariz, maymunların çeneleri ise geriye yatıktır. Aynı şekilde insanların burunları da daha dik ve çıkıntılı olduğu hâlde maymunlarınki yassı ve basık şekildedir.
3. İnsanın dişileri menopoza girer, yani kadınların 45–50 yaşlarında doğurganlıkları son bulur; hâlbuki primatlar takımına giren hiçbir maymun türünde böyle bir şey yoktur (insanların dişilerinden başka, menopoza girdiği bilinen tek memeli, kılavuz balina (Globicephala) türlerinin dişisidir.)
4. İnsan dişilerinin emzirme dışında da göğüsleri belli olduğu hâlde, maymunların göğüsleri emzirme dışında belli olmaz.
5. Suda yaşayan memelilerde, balinalar ve su aygırlarında olduğu gibi insanların derilerinin altında da yağlı bir iç tabaka vardır, maymunlarda ise böyle bir tabaka yoktur.
6. Erkek maymunların dış üreme organlarında baculum olarak adlandırılan bir kemik vardır (şempanzelerde 10 milimetredir); insanlarda böyle bir kemik yoktur.
7. İnsanlar çoğunlukla (% 95) sağ ellerini kullanırlar, şempanzelerde böyle bir ayrım yoktur, onlar sol ve sağ ellerini aynı nispette kullanırlar.
8. İnsanlar terler, maymunlar terlemez.
9. İnsanlar şuurlu olarak nefeslerini tutabilirler, maymunların bu şekilde nefeslerini tutma gibi bir kabiliyetleri yoktur.
10. İnsanlar ağlayabilir, maymun türleri içinde ise ağlayabilen yoktur.

Bu saydıklarımız, insanlar ile maymunlar arasındaki çok bariz olan fizikî farklılıktan sadece birkaçıdır. Daha detaylı bir incelemeye giriştiğimizde iskelet ve kıllanma özellikleri başta olmak üzere daha yüzlerce özellik ortaya koyabiliriz. Dikkatli incelendiğinde her kemik ve kasın hususi farklılıklar arz ettiği görülebilir. Kabaca kol veya bacaktaki kemik sayılarının aynı olması önemli değildir. Önemli olan her kemik ve kastaki ince sanatın farklılığıdır.

Asıl büyük farklılık ise, insanların entelektüel birikim kapasitelerinde, lisan kabiliyetlerinde ve ahlâk kaidelerine baÄŸlı olmalarında yatar. Kendisine verilen akıl, ÅŸuur, irade, vicdan ve lisan gibi nimetleri kullanarak medeniyetler kuran, icat ve keÅŸifler yapan, bir inanç sistemine dayanan ahlâkî kriterlere göre davranan insanın, sadece DNA’larındaki harf benzerliklerine bakarak maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini iddia etmenin aklî ve mantıkî bir tarafı var mıdır? Birisi aÄŸaçta asılarak muz yiyen bir hayvanı, diÄŸeri bilgisayarlarla dünyada ne olup bittiÄŸini tarayan bir insanı netice veren genetik kodlardaki ve beyinlerdeki farklılıkların her biri, yerli yerince nasıl ortaya çıkmıştır? Beyin faaliyetlerine ait bazı kabiliyetler, beynin belli bölgelerindeki nöronlarda toplandıkları hâlde, bazı kabiliyetler bütün beyinde yaygın bölgelerin birlikte entegrasyonuyla ortaya çıkmaktadır.

Dipnotlar
(1). Pellicciari, C., Formenti, D., Redi, C.A., Romanini Manfredi, M.G. (1982): DNA Content Variability in Primates. Journal of Human Evolution 11:131-141.
(2). http://genomebiology.com/researchnews/default.asp?arx_id=gb-spotlight-200312115-01 ve http://nature.ca/genome/03/a/03a_ 11a_e.cfm
(3). Sibley, C.G.,Ahlquist, J.E. (1987): DNA Hybridization Evidence of Hominid Phylogeny: Results from an Expanded Data Set. Journal of Molecular Evolution 26: 99-121.
(4). Marks, J. (2002): What it means to be 98% chimpanzee. Apes, People, and Their Genes. University of California Press Berkeley and Los Angeles.

Kaynak: Prof.Dr. Arif Sarsılmaz, sorularlaevrim.com

User Image

fbsarper

Merhaba. Ben Fatih Buğra Sarper. 1988 yılında doğdum. İzmir’de büyüdüm. Bilime, bilgiye ve hikmete meraklı bir araştırmacıyım diyebilirim. 2013'den beri çeşitli platformlarda bilim, felsefe, din, medeniyet, düşünce ve evrim teorisi üzerine yazılar yazmaktayım.

Yorum yok

Bir yorum yazın