Fatih Buğra Sarper Kişisel Blog

Yaratan Rabb'inin Adıyla Oku!
Veritas Odit Moras

Teistik evrim düşüncesi kabul edildiğinde ortaya birçok mantıksal hata çıkar. Bunların birkaçını beyan edelim:

Birincisi: Eğer teistik evrimciler, klasik Neodarwinizm düşüncesinin doğal seleksiyon ve mutasyon mekanizmalarını “yönlendirilmeyen, rastgele” bir süreç olarak kabul edip aynı zamanda Allah’ın canlıları yaratma sürecine müdahale ettiğini iddia ederlerse Allah’ın yönlendirilmeyen bir süreci yönlendirdiği gibi mantıksal bir çelişki ortaya çıkar. Yönlendirme varsa rastgelelik yoktur. İki zıt bir arada olmaz. Yoksa cemm-i zıddeyn olur. Bu da muhaldir.

İkincisi: “Allah, mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarını bizzat kendisi yönlendirerek canlıları yaratmıştır!” şeklinde bir iddiada bulunulduğunda ortaya yine bazı sorunlar çıkar. Öncelikle evrim mekanizmalarının “yönlendirilmiş” ve “gayesel” olduğunu söylemek tamamıyla Darwin’in ve günümüz evrimci bilim insanlarının savunduğu hipotezin dışına çıkmak olur. Gerçekten de evrim teorisi, bu mekanizmaların “yönlendirilmeyen” ve “gayesel olmayan” bir süreç doğrultusunda işlediğini öne sürer. Nitekim Darwin, canlıların türleşmesi ve doğal seleksiyon sürecinde, esen bir rüzgârın yönü kadar dahi bilinçli bir tasarımın, ilahî bir yönlendirmenin söz konusu olmadığını belirtir.1 Yani “rastgelelik” ve “gayesizlik” evrim teorisinin temel taşlarındandır. Dolayısıyla Allah’ın sürece müdahale ettiği kabulü Neodarwinist teorilerin reddi anlamına gelir.

Evrim teorisinde, birçok canlıda hatalı evrimler meydana geldiğinden ve canlıların birçoğunda kusur bulunduğundan bahsedilir. Söz konusu kusurların tasarımcıdan değil ancak ve ancak tesadüfler silsilesinden beklenebilecek hatalar olduğu iddia edilir. En bilinen örneklerini gözün veya bazı canlılardaki sinirlerin evrimsel izahlarında görürüz. Bunlar, bir tasarımcının yani Allah’ın (haşa) olmadığına ve evrimsel mekanizmaların yönlendirilmediğine delil olarak sunulur. Hatalı evrim argümanları evrim teorisinin temel öğretilerinden biridir. Dolayısıyla evrim teorisini savunup, Allah’ın mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarını bizzat yönlendirerek günümüzdeki canlı türlerini yarattığı iddia edilirse -evrim bilimcilerinin ifadesiyle- Allah’ın canlı türlerini yaratırken (haşa) kusurlu yarattığı kabul edilmiş olur. Eğer Allah’ın, sürecin işleyişine müdahale etmediği ve bu sebeple hatalı evrim ve körelmiş organların kendi kendine vücut bulduğu iddia edilirse de o zaman Allah’ın “el-Hakîm” isminin hilafında bir yorum yapılmış olur. İslam dinine göre Allah “Hakîm”dir, abes bir iş yapmaz.

Yukarıda bahsedilen durum, sakat doğumların veya mutant canlıların durumundan farklıdır. Sakat doğumlar ve mutasyonlar; canlılardaki DNA molekülünün radyasyon, X ışını, ultraviyole, ani sıcaklık değişimleri ve kimyasallar sonucunda bozulmaya uğraması neticesinde “bireylerde” oluşan kusurlardır. Canlıların tabiatta cereyan eden sebeplere riayet etmemesi, bir kısmı tabii ve çoğunlukla insan kaynaklı sebeplerin neticesinde oluşabilir. Burada “canlı bireylerin” mutasyona uğraması söz konusudur. Sakat doğan yavru bir kedi, bir çocuğun down sendromlu doğması veya kanser olan bir insan mezkûr kusurlara örnek olarak verilebilir. Burada kusurdan bahsettiğimiz zaman, kusur “umum türde” değil, “bireyde” meydana gelmiştir. Yani misalde verilen kedinin kusurlu doğmuş olması kedi ırkının kusurlu yaratılmış olduğu anlamına gelmez. Yine aynı şekilde down sendromlu birey sebebiyle insan ırkı kusurludur denilmez. Fakat evrimcilerin iddia ettiği şey, “koca bir ırkın” anatomisinin kusurlu olduğudur. Dolayısıyla evrim bilimcilere göre göz organında evrimsel bir hata varsa, Allah’ın da bu süreci işlettiği iddia ediliyorsa o zaman (haşa) “Allah, insanı hatalı yaratmıştır!” veya “Yaratma fiilinde kusur vardır!” gibi Allah’ın sıfatlarına tamamen zıt yaklaşımlar ortaya çıkar. Bu ise Müslümanlar için itikadi bir sorundur. Bunun yanında bazı hayvan ırklarında da kronikleşmiş kusurlar mevcuttur. Fakat bunlar insanların bir kısım hayvan türlerinde uyguladıkları yapay seçilim neticesinde ortaya çıkan kalıtsal sorunlardır. Kıvrık kulaklar, basık yüzler, kısa bacaklar, kuyruksuzluk veya bazı türlerde hayvanın refahını bozucu kalıtsal rahatsızlıklar bunlara örnektir. İnsanların kişisel zevkleri veya ticari gayelerle insan müdahalesiyle ırklarda oluşturulan mezkûr özellikler tabii bir sürecin neticesi değildir. Bunlar, Kur’an-ı Kerim’de de bildirilen “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…(Rum 41)” ayetinin kapsamına giren durumlardır. 

Üçüncüsü: Allah’ın günümüzdeki canlıları yaratma gayesiyle mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizmalarını kendisi yönlendirdiği öne sürüldüğünde -evrimin mutasyon ve doğal seleksiyon mekanizması sebebiyle- Allah’ın rahmet ve hikmet sıfatlarıyla çelişen birtakım kötülük problemleri de ortaya çıkar. Bu sorun kitabın ilerleyen kısımlarında detaylı izah edilecektir.

Dördüncüsü: Eğer ki türler Allah tarafından yönlendirilen bir kısım mutasyonlar vesilesiyle yaratıldıysa bu durum canlıların şuurlu bir şekilde tasarlandığını gösterir. Oysa Darwinist ve Neodarwinistler ve yine teistik evrim düşüncesini benimseyen bir kısım bilim insanları, canlılardaki sanat ve tasarımı “zahirî” (apparent) veya “yanılsama” (illüzyon) olarak kabul ederler. Böylelikle canlılardaki bilinçli tasarımın varlığını reddederler. Onlara göre evrim mekanizmalarının işlemesinin neticesinde canlılar devamlı olarak elemeye tabi olduklarından, türler basitlikten karmaşıklığa, sadelikten tasarımlı bir yapıya doğru dönüşürler. Canlılarda tezahür eden bu tasarımlar, Allah’ın canlıları sanatlı yaratma gayesinin değil, evrimin cinsel (seksüel) seçilim mekanizmasının bir neticesidir. Dolayısıyla canlılardaki sanatlar bir gerçeklikten ziyade yanılsamadır, tabiattaki eleme süreçlerinin bir neticesidir veya görünümüdür. İşte, Allah’ın mutasyonları yönlendirerek türleri yaratmış olabileceği iddiası tasarım ereği güttüğünden bu manadaki teistik evrim düşüncesi de evrim teorisinin kendisi ile çelişki içerisindedir.

Beşincisi: Evrimci görüşe göre hâlihazırdaki canlılarda görünen tasarımlı yapılar tabiatın elemesinin bir neticesi olduğundan, canlılığın başlangıcına doğru gidildikçe canlılardaki tasarımlı yapıların azalması veya tasarımsız olması icap eder. Fakat İslam’a göre canlılardaki sanat ve tasarımlar -evrimcilerin iddiasının aksine- bir yanılsama değil, bir hakikattir ve bu şekilde olmasının birçok hikmeti vardır.

Kâinat, Allah’ın birliğinin tecelli ettiği, varlıkları ve âlemleri içerisinde barındıran bir bütünü ifade eder. Burada iki temel unsur söz konusudur: birincisi umum kâinat yani kâinatın bütünü, diğeri ise kâinatı oluşturan her bir varlık. Allah’ın birliğini ifade eden de iki kavram vardır: vahidiyet ve ehadiyet. Vahidiyet, Allah’ın umum kâinattaki birlik tecellisini, ehadiyet ise kâinat içindeki her bir varlıkta hususi olarak görünen birlik tecellisini ifade eder. Mesela küçük ayna parçalarından bin tanesini yan yana koyup büyük bir ayna meydana getirsek güneşin bu aynalarda iki türlü görüntüsü olur: biri parçalardan oluşan aynanın bütününde görünen tek bir görüntü, diğeri ise o bin parçanın her birinde görünen ve güneşi olduğu gibi gösteren birlik görüntüleri. Fakat parçalardan oluşan aynanın çapı algılayamayacağımız kadar büyütülse aynanın tümünde görünen görüntüyü biz de idrak edemeyiz ve o görüntü hakkında tam bir bilgiye sahip olamayız. Ancak aynayı oluşturan parçaların her birindeki görüntüyü rahatlıkla görebilir ve güneş hakkında bilgi edinebiliriz.

Allah’ın kâinatta iki türlü birlik tecellisi vardır: biri kâinatın bütününde, diğeri ise kâinatı meydana getiren her bir varlıkta. Kendisini tanımakla yükümlü kıldığı kulları onu bilmede ve tanımada güçlük çekmesinler diye vahidiyetle beraber ehadiyet tecellisini de bize göstermektedir. Yani özel cihazlarla uzaydan alınan görüntüler incelenerek bakıldığında koca kâinattaki sistemlerden Allah’ın birliğini anlayabileceğimiz gibi bu imkâna ulaşamasak dahi çiçeğe konan renkli bir kelebeğin vücudundaki sanat ve tasarıma bakarak da Allah’ın birliğini tefekkür edebiliriz. Demek kâinatın bütününde olduğu gibi özelde de her bir canlı, Allah’ın varlığı ve birliğinin tecelli ettiği varlık durumundadır. İşte bu çerçeveden baktığımızda evrimcilerin “canlıların doğal eleme süreçleri ile mevcut tasarımlı yapılarına kavuştukları” iddiasını tekrar gözden geçirmek gerekiyor. Çünkü bu hipotezle yüz milyonlarca yıllık evrimsel süreçte sayısız mutant, tasarımsız, sanatsız canlıların yaşadığı kabul edilmiş olmakla birlikte insanlar tefekkür etsin diye nakış nakış işlenmiş, sanatlı zihayatların geçmişteki insanların nazarlarına sanatsız, tasarımsız ve basit bir şekilde sunulduğu söz konusu oluyor. Oysa Kur’an-ı Kerim’de “O Allah, yoktan var eden ve şekil verendir. (Haşr 24)” veya “O (Allah) ki her şeyi, en güzel şekilde yarattı ve insanı da yaratmaya çamurdan başladı. (Secde 7)” gibi ayetlerle canlılardaki sanat ve tasarımdan bahsedildiği gibi “Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda, gerçek ilim sahibi bir kavim için ayetler (deliller) vardır. (Casiye 4)” manasındaki ayetlerle de her bir canlıda tecelli eden ehadiyetin cilvelerine ulaşacağımızın bilgisi sunulmaktadır. İnsanoğlu yaratılana kadar canlıların evrimi tamamlanarak sanatlı hâle gelmiş olabileceği şeklinde durum kurtarıcı bir yorum yapılabilir. Fakat bu yorumun; sıfatları mükemmelliği ve güzelliği irae eden Yaratıcı’nın, yarattığı zaman hikmeti, rahmeti gözeten el-Hakîm ve er-Rahman; her şeyi yaratan, yoktan yaratan ve yaratmaya devam eden el-Hâlik; her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan el-Bâri; varlıklara şekil veren el-Musavvir; her varlığı, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan er-Rakîb ve her şeyi eşsiz yaratan el-Bedî olan Allah’ın sıfat ve isimleri karşısında hiçbir hükmü yoktur. Bunun yanında birçok teistik evrimcinin savunduğu gibi hayranlıkla gözlemlediğimiz canlılardaki sanat ve tasarımlar Allah’ın doğrudan müdahalesi olmadan fiziksel sebeplerin neticesinde oluştuysa tabiattaki güzelliklerin Allah’ın varlığına birer delil oluşturduğu yönünde herhangi bir iddiada da bulunamayız.

Teistik evrimciler genellikle bahsettiğimiz çelişkili durumlara düşmemek için evrimsel sürecin Allah tarafından yönlendirilmediğini savunurlar. Misal teistik evrimci ABD’li biyoloji profesörü Kenneth R. Miller, evrimsel sürecin herhangi bir plan veya gaye doğrultusunda değil, aksine rastgele, gayesellikten uzak bir şekilde işlediğini ifade eder.2 Diğer taraftan teistik evrimcilerin çoğunluğu bu mesele hakkında görüşlerini belirtmekten kaçınır. Misal dünyadaki teistik evrimcilerin öncülerinden olan Francis Collins, Tanrı’nın Dili isimli kitabında evrim mekanizmalarının Allah tarafından gayesel bir şekilde yönlendirilip yönlendirilmediği konusundaki düşüncesini “bir ihtimal” olarak belirtmiştir.3 Evet, teistik evrimcilerin ekseriyeti Allah’ın en baştan maddeyi, tabiat kanunlarını ve canlılık için gerekli olan şartları yarattığını, bundan sonraki sürece müdahale etmeksizin belli fiziksel özelliklerle yaratılmış olan maddenin ilk canlı organizmaya dönüştüğünü, sonrasında ise canlıların zaman içerisinde evrim mekanizmalarıyla başkalaşarak bugünkü hâlini aldıklarını savunur. Bir başka deyişle rastgele mutasyon, doğal seleksiyon ve diğer evrimsel mekanizmalar canlıların yaratılmasında ana nedensel faktörleri oluşturmuştur. Bu meseleyi ünlü teistik evrimci Francis Collins, kitabında şu şekilde açıklar:

• Evren yaklaşık 14 milyar yıl önce yokluktan var olmuştur.

• Gerçekleşmesi olağanüstü derecede düşük olasılıklı olmasına rağmen (Allah’ın tesiriyle) evren hassas mizanlarla yaşam için elverişli hâle gelmiştir.

• İlk yaşamın dünyada nasıl meydana geldiği, bir diğer ifadeyle ilk yaşamı oluşturan mekanizmanın ne olduğu halen bilinmemesine rağmen canlılık ilk ortaya çıktıktan sonra evrim ve doğal seleksiyon süreci günümüzdeki biyolojik çeşitliliğin uzun bir zaman diliminde oluşmasını sağlamıştır.

• Evrim süreci başladığı andan itibaren, (sürecin yönlendirilmesi için) doğaüstü (Tanrısal) hiçbir dış müdahaleye gerek yoktur.

• İnsanoğlu da bu sürecin bir parçasıdır ve maymunlarla ortak atayı paylaşır.

• Fakat insanoğlu gerek Tanrı’yı araştırması gerekse sahip olduğu ahlaki ve manevi değerler sebebiyle diğer canlılardan ayrılır. Bu yönüyle insanoğlu evrimsel açıklamaya meydan okuduğu gibi buradan beşerin ruhsal bir tabiata sahip olduğu da anlaşılır.4

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Allah’ın yaratılıştaki rolü kâinatın başlangıcı ile sınırlandırılmış, hâlihazırdaki türlerin oluşması yani yaratılmasındaki temel roller ise tabiata ve tabiatta işleyen kanunlara bırakılmıştır. Aslında bu düşüncenin “deizm” felsefesinden beslendiğini ve bu sebeple evrimsel sürecin hem nedensel olarak hem de neticeleri itibarıyla birçok çıkmazı barındırdığını söyleyebiliriz. Teistik evrim düşüncesinin kabulü ile birlikte;

• Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden er-Rahman, er-Rahîm ve Er-Raûf,

• Mülkün, kâinatın sahibi, mülk ve saltanatı her an devam eden el-Melik; mutlak hâkim, hikmetle hükmeden el-Hakem ve her varlığı, her işi her an görüp gözeten, kontrolü altında tutan er-Rakîb, bütün kâinatı idare eden el-Vâli; mülkün ve her varlığın sahibi Mâlikülmülk,

• Her noksanlıktan uzak el-Kuddûs ve her şeyi görüp gözeten el-Müheymin,

• Mevcudatı yoktan yaratan el-Hâlik ve her an yaratmaya devam eden (Rahman Suresi 29, Zariyat Suresi 47) ve yarattığı, yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen el-Muhsî,

• Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan el-Bâri, her işi birbirine uygun yapan el-Muksit ve her şeyi eşsiz yaratan el-Bedî,

• Varlıklara şekil veren el-Musavvir ve maddesiz, örneksiz yaratan el-Mübdi,

• Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan er-Rezzak ve her yaratılmışın rızkını, gıdasını tayin eden el-Mukît,

• Rahmeti, kudreti ve ilmi ile her şeyi ihata eden el-Vâsi; Varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan el-Kayyûm; Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan el-Kâdir ve mülkünde, yaratışta dilediği gibi tasarruf eden el-Muktedir,

• Her işi hikmetli (gayeli), her şeyi, her varlığı hikmetle yaratan el-Hakîm,

• İhya eden, dirilten, can veren El-Muhyî ve her canlıya ölümü tattıran el-Mümît,

• Dilemediği şeye mâni olan, engelleyen el-Mâni; elem, zarar veren şeyleri yaratan ed-Dârr ve fayda veren şeyleri yaratan en-Nâfi gibi Allah’ın isim ve sıfatları ile çelişen sayısız muhal durum ortaya çıkmaktadır.

Sadece bir kısmını yazdığımız Allah’ın mezkûr isim ve sıfatları kâinatın her bir zerresini, kâinatta cereyan eden her bir oluşu kuşatmıştır. Buna rağmen tüm bu oluş sırlarını tabiata atfeden veya evrim teorisinin öğretilerini tasdik eden teistik evrim düşüncesinin İslam’ın yakınından bile geçemeyeceği çok açıktır. Teistik evrim fikri, batıl ile zihinleri bulanmış insanların bir fantezisidir.

Son olarak şunu da ifade etmeliyiz ki teistik evrim düşüncesi, Allah’a inancı olmayan bilim insanlarının materyalist bir bakış açısıyla sunduğu bilgi ve açıklamalardan başka bizlere yeni bir şey katmamakta, Allah’ın evrimsel yaratma sürecindeki rolüne yönelik net bir şey söylememekte ve canlıların biyolojik kökenine yönelik alternatif bir teori ortaya koyamamaktadır. Yapılan şey, materyalist felsefenin tabiattan çıkarımları neticesinde ortaya koyduğu teori ve öğretilerin dinî tabirlerle yeniden ifadesidir.

Fatih Buğra SARPER

Dipnotlar:

[1] Charles Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, ed. Francis Darwin, c. 1 (Londra: John Murray, 1887), s. 278-279.

[2] Kenneth R. Miller ve Joseph S. Levine, Biology, (Upper Saddle River, NJ: Prentice Hall: 1998), s.658.

[3] J.P. Moreland vd., Theistic Evolution: A Scıentific, Philosophical and Theological Critique, Crossway, Illinois 2017, s. 42.

[4] Francis S. Collins, The Language of God: A Scientist Presents Evidence for Belief, (New York: Free Press, 2006), s. 200.

User Image

fbsarper

Merhaba. Ben Fatih Buğra Sarper. 1988 yılında doğdum. İzmir’de büyüdüm. Bilime, bilgiye ve hikmete meraklı bir araştırmacıyım diyebilirim. 2013'den beri çeşitli platformlarda bilim, felsefe, din, medeniyet, düşünce ve evrim teorisi üzerine yazılar yazmaktayım.

Yorum yok

Bir yorum yazın